31 Mayıs 2012 Perşembe

Öyp Başvurularında Mezuniyet Notu Eşitsizliği




Bilindiği gibi ÖYP'ye başvurularda adayların ales-diploma notu ve varsa dil puanları toplanarak adayın öyp puanı hesaplanmaktadır. Bu hesaplama yapılırken 4'lük sistem uygulayan üniversitelerden mezun olan adaylar diploma notlarının yök tarafından 100'lük sisteme çevrilmesi aşamasında adaletsizlik olduğu konusunda şikayet etmekteler.Adaylar bu çeviri sırasında puanlarının haksızca düşürüldüğünü savunuyorlar. Örnek verilecek olursa 2,50 ile mezun olan adayın diplomasında 100'lük sistemdeki karşılığı 75 yazmasına karşın Yök'ün 100'lük çevirisinde bu puan 65'e düşmektedir. Bu da Öyp'ye başvuran adaylar arasında bir tartışma konusu yaratmaktadır.
Bir diğer şikayet edilen konu ise öyp puanı hesaplanırken diploma notunun %35'nin alınması. Adaylar bu oranın fazla olduğunu düşünmektedirler.Bunun nedeni her üniversitede farklı ders geçme notlarının olması ve eğitimde her üniversite'nin farklı not uygulaması ve her Öğretim Üyesi'nin farklı not standardına sahip olması olarak gösteriliyor,örnek olarak X Üniversitesi'nde geçme notu 70 iken Y Üniversite'sinde geçme notu 50 olduğundan iki aday arasında bir haksız rekabet olup olmadığı tartışma konusu olarak devam etmektedir. Buna ek olarak çan eğrisinden dolayı X Üniversite'sinde 60 alan bir öğrenci ders notunu DD düşüşürürken bir başka Üniversitede ki öğrenci 60 ders notu alınca BB ile geçebilmektedir.

Yoğun olarak tartışılmakta olan bu konu 20 Mart'ta Yök'te yapılan 'Başkan İle Yüz Yüze' toplantısında da gündeme getirildi. Konuyu bizzat Yök Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'ya ileten adaylar bu konuda adil bir çözümün getirilmesini istediler. Tüm bu şikayetleri ve talepleri dikkatle dinleyen Yök Başkan'ı bu konunun yeni çıkarılacak olan ÖYP yönetmeliğinde değerlendirileceğini belirtti.


Ayrıntılı bilgi için http://www.oypforum.neti ziyaret edebilirsiniz.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

ÖYP ile 8 bin asistan yetişecek


ÖYP ile 8 bin asistan yetişecek

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Muhittin Şimşek, 'Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi (ÖYP) ile yaklaşık 8 bin asistanın yetiştirileceğini söyledi. Şimşek, "8 bin asistan demek 7–8 yıl sonra 8 bin doçent demektir. Şuandaki sayıyla karşılaştırdığımız zaman, bütün doçentlerimizin yüzde 70'ini oluşturan bir bilim adamı profili ortaya çıkıyor." dedi.

Bölge üniversitelerinin ÖYP temsilcileri ile görüşmek için Gaziantep'e gelen Şimşek, Gazikent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özdemir'i makamında ziyaret etti.

 Burada basın mensuplarını proje ile ilgili bilgilendiren Şimşek, projeyi 2 yıldır uyguladıklarını hatırlattı. Uygulama esnasında bazı sıkıntılarla karşılaşılmasının doğal olduğunu kaydeden Özdemir, "Bu sıkıntıları bertaraf etmek içinde bir çalışma yaptık. YÖK'ün internet sayfası aracılığıyla bir forum açtık. Bu forma ÖYP ile ilgili öğrenci ve asistanlarımızdan binlerce teklif, eleştiri ve öneriler geldi. Bunlar bir ekip tarafından konsolide edildi. Eş zamanlı olarak da rektörlerimizle birebir görüşerek onların düşüncelerini aldık. Bu çalışmalar kapsamında son olarak 3 ayrı bölgede ÖYP koordinatörlerini bir araya topluyoruz. Bu konuyla ilgili ilk çalıştayımızı da Gaziantep'te yapıyoruz." ifadelerini kullandı.

 Projede 8 bin asistanın yetiştirilmesinin söz konusu olduğunu dile getiren Şimşek, şunları kaydetti: "8 bin asistan demek 7–8 yıl sonra 8 bin doçent demektir. Şuandaki doçent sayımızla karşılaştırdığımız zaman şuana kadar gelen bütün doçentlerimizin yüzde 70'ini oluşturan bir bilim adamı profili ortaya çıkıyor. Bu proje özellikle gelişmekte olan üniversitelerimize yeni kurulmuş üniversitelerimize asistanların dağılımı yapılır. Gelecekle ilgili üniversitelerimiz çalışma yapmak istiyorsa o alanda asistanları bünyesine alır. Sonra bu asistanlar 35'nci madde ile görevlendirilir."

 Türkiye'de büyük üniversitelerde özellikle yabancı dil konusunda sıkıntısı olan asistanların, bir yıl yoğunlukla yabancı dil eğitimine tabi tutulmasının planlandığını aktaran Şimşek, daha sonra söz konusu asistanların yurt dışına gönderileceğini aktardı.

Yurt dışından dönen asistanların Türkiye'deki büyük üniversitelerimizde mastır ve doktoralarını yapacağına işaret eden Şimşek, "Mastır ve doktoralarını yaparken de her bir öğrenciye harcanmak üzere devletimiz 50 bin TL destek parası verir. Bu aslında devletimizin gelecekte bilim adamı yetiştirmeye verdiği önemin bir göstergesidir." şeklinde konuştu.

Vakıf üniversitelerinin de projeden faydalanmalarına ilişkin kendi aralarında bir tartışma olduğunu aktaran Şimşek, "Bu henüz netleşmemiş bir tartışma. Ama şunu taktir edersiniz ki, vakıf üniversiteleri adı üstünde anlaşılacağı gibi vakıf faaliyetleri yürüten üniversitelerimizdir. Dolayısıyla biz onlardan asistanlarını, öğretim üyelerini vakıf üzerinden yetiştirmelerini ve vakfın öğretim üyesi yetiştirmeye yönelik ciddi kaynak aktarımında bulunmalarını arzu ederiz." diye konuştu.


Ayrıntılı bilgi için http://www.oypforum.neti ziyaret edebilirsiniz.

Öyp Nedir


 ÖYP, ülkemizde uzun süredir sürdürülmekte olan "yurtdışında doktora eğitimi" programlarına yurtiçinde geliştirilen alternatiftir. Yükseköğretim Kurulu 26.03.2010 tarihinde yayımladığı "Öğretim Üyesi Yetiştirme Programına İlişkin esas ve Usuller" ile programın yürütülme şeklini yeniden düzenlemiştir. Ayrıca Program çerçevesinde 2000 kişilik kadronun 41 yeni kurulan üniversiteye dağılımı da gerçekleştirilmiştir.
ÖYP ile gelişmekte olan bir üniversite adına yüksek lisans ve doktoralarını köklü ya da daha gelişmiş  üniversitelerde yapan öğrenciler, mezuniyetten sonra kendi üniversitelerine dönerek öğretim üyesi olmaktadır. ÖYP öğrencileri, kendi araştırma altyapılarını kurup geliştirebilmeleri için, gerek eğitimleri süresince gerekse kendi üniversitelerine döndükten sonra özel olarak desteklenmektedirler.


Ayrıntılı bilgi için http://www.oypforum.net' i ziyaret edebilirsiniz.

ÖYP


ÖYP- Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı Başvuruları

Yüksek öğretim kurumunun başlatmış olduğu ve üniversitelerin akademik kadro sıkıntısını çözmeye yönelik olan öyp programı, kpds, üds vb dil puanı olmadan ales puanı ve not ortalaması ile araştırma görevlisi alımı yapmaktadır.  Altı aylık yurt içi dil eğitimi, bu eğitimler sonunda 1 yıl içerisinde dil sınavlarından 65 ve üstü puan alanlara 3 aylık yurt dışı eğitimi verilmektedir.
Öyp araştırma görevlisi yerleştirme puanları; genel not ortalamasının % 35'i, ALES puanının %50'si, varsa yabancı dil puanının %15'i esas alınarak yapılmaktadır.
Başvurular yök’ ün resmi sayfasında bulunan öyp tercih işlemleri sayfasından yapılmaktadır. Tercihleri yapabilmeniz için tercih işlemleri sayfasına üye olarak şifre almanız gereklidir. Mail adresinize gelecek olan onay kodu ile hesabınızı aktif hale getirmeniz gereklidir. Başvuru zamanı geldiğinde on binlerce kişi bu işlemi yapmaya çalıştığı için sistem çok yavaş işlemekte ve sıkıntılar olmaktadır. Bu işlemi şimdiden yapmanız ve şifrenizi almanız sizin için faydalı olacaktır.
İnternet üzerinden yapılacak başvuru işlemlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu ise, kendi branşınız ile ilgili olan bölümlere başvuru yapmaktır. Aksi takdirde kazanmış olsanız dahi işleminiz iptal edilecektir. Örneğin; Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bilimleri Bölümü mezunu birisi, halk müziği bölümü veya çalgı bölümünü tercih edemez. Sadece kendi bölümü olan müzikoloji bölümünü  tercih edebilir. Bu bakımdan tercih yaparken bölümünüzün dışına çıkmadan tercih yapmanız gereklidir. Tercih sıralamasında da başvurusu çok olabilecek yerlere nazaran tercih edilmesi daha düşük yerleri tercih etmenizin faydası olacaktır.

Ayrıntılar için http://www.oypforum.net/  sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Rönesans Müziği


Klasik Batı Müziğinde 15. yüzyılın başları ile 17. Yüzyılın ilk çeyreği arasına kadar süren döneme Rönesans Dönemi adı verilmektedir. Fransızca bir sözcük olan Rönesans, kelime anlamı olarak; Yeniden doğuş anlamına gelmektedir. Bu dönemin başlangıç bestecisi olarak Dufay gösterilmektedir. Dufay’ ın yarı dinsel, yarı oyunsal operası dönemin başlangıcı ve aynı zamanda ilk opera denemeleridir. Ayrıca besteci, bugün müzikte hala kullanılan müzikal bir yapı olan Cantus firmus’ u geliştirerek çok sesli müziğe yeni bir boyut kazandırmıştır.
 Heykel ve mimaride Rönesans 1400’ lü yıllarda başlamış olmasına karşın, müzikte 1450’ li yıllara denk gelmektedir. Bunun sebebi, hiç şüphesiz, müziğin; heykel ve mimariden etkilenmesidir.
Rönesans Dönemi müziği, müzik yazısı yani notanın ve çalgıların gelişiminin yanı sıra kendinden önceki dönem olan Gotik dönem müziğine göre din dışı müziğin de geliştirilmesine vesile olmuştur. Gotik Dönemde, kiliselerde söylenen ilahilerde sadece insan sesi kullanılmaktaydı. Rönesans Müziğinde ise enstrümanlar, ilahilerde insan sesinin yetmediği ve boş kalan kısımları doldurmak için kullanılmaya başlandı. Buna bağlı olarak ta Rönesans Dönemi müziğinin en önemli özelliği olarak kilise müziğinin yeniden şekillenmesi olarak gösterilebilir. Bu dönemde, kilisenin çok sert kurallarından sıyrılarak müzikte yeni bir yapılanma içerisine girilmiştir.
Dönemin sonlarına doğru sadece enstrümanların bulunduğu küçük gruplar eşliğinde de müzikler yapılmaya başlandı. Bunlara ek olarak, Rönesans Dönemi; Klasik Batı Müziğinde kullanılan modal yapının yerini yavaş yavaş tonal yapıya bıraktığı dönemdir. Dönemin müziği kilisenin etkisi altındadır ancak din dışı eserlerde yapılmaya başlanmıştır. Klasik batı müziğinin temellerini oluşturan konturpuan yazısı bu dönemde oldukça gelişim göstermiş, bununla ilgili pek çok kitap yazılmıştır.
Yaklaşık 150 yıl süren Rönesans Dönemi içerisinden Dufay, Gombert, Palestirna, Gesualdo ve Monteverdi gibi pek çok önemli besteci çıkmıştır.
17. yy sonlarına doğru Rönesans Dönemi yerini Barok Döneme bırakmıştır.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Piyano


Asıl adı pianoforte olan piyano telli çalgılar kategorisinde bulunmaktadır. Adını kuvvetli ses anlamına gelen forte ve zayıf ses anlamına gelen piano terimlerinin birleşmesinden almıştır. Zaman içerisinde daha kolay söylenmesi açısından ismi piyano olarak kısaltılmıştır.
Piyanonun atası çembalodur. Şekil olarak da benzerlikler gösteren bu çalgıda, ses çıkartmak için tuşların tellerle olan teması, tuşlara monte edilen çıtalar yardımı ile elde edilmekteydi ancak sesin gürlüğünün ve hafifliğinin sağlanması oldukça zordu. 1700’ lü yıllarda çembalo geliştirerek ilk piyano yapılmıştır. Barok Dönemin en önemli bestecisi ve aynı zamanda klavsen ve çembalo tamircisi olan J. Sebastian BACH’ ın da bu ilk piyanoyu denediği bilinmektedir.
Piyano genel olarak konsol, kuyruklu ve elektro piyano olarak üç ana gruba ayrılır. Bu sınıflandırmaların içerisinde çeşitli boy ve tuş sayısı bulunmaktadır. Fakat genel olarak piyano, 88 tuşludur. Bu tuşlardan 36’ sı siyah tuş (diyez ve bemol), 52’ si ise ana sesler olan beyaz tuşlardan oluşmaktadır.
Piyano, diğer telli çalgıların aksine ne tellere bir yay sürtme ile ne de mızrap yardımı ile ses çıkartan bir çalgıdır. Keçe ile kaplanmış tokmakların tele vurması ile ses çıkarttığından dolayı telli çalgılar grubunun, tokmaklı çalgılar kategorisindedir. Piyanoda teller ahşap bir kasa üzerine gerilidir. İstenilen telden ses çıkartmak için o tele ait olan tuşa basılır. Piyanoda genel olarak iki adet pedal bulunmaktadır. Uzatma pedalı ve surdin (yumuşatma) pedalı olarak piyano tuş takımının alt kısmında bulunur.  Ayaklar ile yönetilen bu pedallardan uzatma pedalı sesin uzamasını sağlarken, surdin pedalı sesin titreşimini azaltarak sesin daha az ve yumuşak çıkmasını sağlar. Piyanoyu diğer çoğu çalgıdan ayıran en önemli özellik tek başına bir orkestra olmasıdır. Yani aynı anda hem soloyu hem de eşliği çalabilen bir enstrümandır. Zaten hemen hemen bütün besteciler orkestra eserlerini piyano ile yapmaktadırlar. Örneğin; ünlü piyanistlerimizden İdil Biret, Beethoven’ ın orkestra eserlerini piyano ile konserlerinde çalmaktadır.
Piyano nota yazımı tıpkı arp ve çembalo gibi iki partisyon şeklinde alt alta yazılır. Bu bakımdan diğer çalgılardan ayrılmaktadır.
İdil Biret, Fazıl Say, Süher Pekinel Kardeşler, Hande Dalkılıç, Tuluyhan Uğurlu ülkemizin önemli piyanistlerindendir. Joseph Horovitz ve Glenn Gould’ da dünyaca ünlü piyanistlerden bir kaçıdır

Modülasyon


Müzikte ton değiştirmek için kullanılan modülasyon, eser içerisinde var olan tondan, bir süreliğine başka bir tona geçiş yapmaktır. Modülasyon, müzik eserinin tekdüzelikten kurtulmasını sağlamak için basit ve küçük eserlerin dışında, hemen hemen bütün eselerde kullanılan müzikal yapıdır.
Müzik sanatı, resim, mimari, heykel, gibi diğer sanat türlerinden çok fazla etkilenmiştir. Örneğin; Resim sanatında renkler çok önemlidir. Renklerdeki kontrast yani zıtlık, müzikte farklı enstrümanların karşılıklı olarak kullanılması ile sağlanmıştır. Renklerin farklılığı, resmi nasıl monotonluktan kurtarırsa, müzikte de bu renkler tonalite ile karşılanarak eserin durağanlığı giderilir. Eser içerisinde farklı tonalitelere geçerek renk sayısı arttırılarak monotonluktan kurtulmuş olunur.
Modülasyon kısa süreli ya da uzun süreli olabilmektedir. Sonat gibi bazı eserlerde aynı ezgiyi diğer bölümlerde farklı bir tonda duyabiliriz. Ton değiştirmek için farklı yöntemler kullanılabilmektedir. Ortak akor kullanılarak yapılan modülasyona diyatonik modülasyon denilmektedir. Bu modülasyon biçimi oldukça kolay yapılabilen modülasyonlardır.
Örneğin:  Do majör tonunda bulunan V. Derece, sol-si-re akoru, Sol majörde I. dereceye denk gelmektedir ve do majör ile sol majörün ortak akorudur. Do majör tonunda V. Derece akoruna geldikten sonra sol majör tonuna modülasyon yapılabilir. Modülasyonun yapıldığını belirtmek için sol majör tonun sansible sesi duyurularak sol majör duyurulabilir. Diğer bir modülasyon türü olan kromatik modülasyonda ise, ortak akora ihtiyaç olmadan sadece ortak sesler aracılığı ile ton değişimine gidilmektedir. Örneğin; kromatik çıkıcı ya da inici biçimde mi majör tonunda iken mi bemol majör sesine geldiğinde mi bemol majörün akoru ile esere devam ederek modülasyon yapılabilmektedir. Brahms ve Chopin’ in eserlerinde bu tür modülasyon tipine oldukça sık rastlayabilirsiniz.
Son olarak anarmonik modülasyon biçiminde, bulunduğunuz tonun eksik 7’ li akoru ile ton değişikliğine gidebilirsiniz. Eksik 7’ li akorundaki her ses ile farklı bir tona gidebilmek mümkündür.
Eser içerisinde yapılacak modülasyonlar yakın tonlarda yapılabileceği gibi uzak tonlara da yapılabilir. Tabi ton değişikliği yapabilmek için armoni kurallarını ve akor dizilimlerini oldukça iyi bilmek gerekliliği kaçınılmazdır.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Telli Çalgılar



Sesin, gerilmiş bir telin titreşmesi biçimi ile elde edildiği çalgı türlerine telli çalgılar adı verilmektedir. Bu çalgılar, sesin çıkartılma biçimi olarak kendi içerisinde; yaylılar, mızraplılar ve tokmaklılar diye adlandırılan üç gruba ayrılmaktadır. 
Yaylı çalgılar: Titreşim, yayın tele sürtülmesi biçimi ile oluşmaktadır. Yay, tahta bir çubuğun üzerine at kılı ya da yapay kılların gerilmesi ile yapılmaktadır. Yaylı çalgılarda ses elde etmek için, bir el yardımı ile yay tellere sürtülürken, diğer elin parmakları ile yayın sürtüldüğü tele basılır. Bu çalgılarda da diğer pek çok çalgılarda olduğu gibi telin uzunluğu arttıkça ses kalınlaşır (pesleşir), kısaldıkça ses, incelir(tizleşir).
Genel olarak telli çalgılarda parmağın tele bastığı yere göre ses değişmektedir. Bunun sebebi tele basılan yere göre tel mesafesinin uzaması ya da kısalmasına bağlı olarak çıkan titreşimdir. Yaylı çalgılarda kullanılan pizzicato, yani telin parmak ile çekilmesi tekniği ile de ses elde edilmektedir.
Keman, viyola, viyolonsel, kontrabas, kemençe, kabak kemane, yaylı tanbur, ıklığ; yaylı çalgılara birkaç örnektir.
Mızrap ve parmakla çalınan sazlar: Titreşimin kullanılan mızrap ya da parmakla çıkarıldığı çalgılara mızraplı çalgılar denilmektedir. Eskiden, mızraplar kiraz ağacından yapılırken, günümüzde plastikten yapılarak kullanılmaktadır. Mızraplı çalgılarda, sap kısmının üzerine parmak ile vurarak ya da çekerek ses çıkartılabilir. Bu tekniğe, şelpe adı verilmektedir.
Mızraplı çalgılarda, yaylı çalgılarda kullanılan temel prensiplerden farklı olarak, yay yerine mızrap ya da parmak kullanılır. Telli çalgılarda istisnai bir çalgı olan arp, bir mızrap yardımı ile değil, parmaklarla telin çekilmesi ile çalınır.
Bağlama, gitar, mandolin, tanbur, cümbüş mızrap ile çalınan çalgılara, arp, ise parmak ile çalınan çalgılara örnektir.
Tokmaklı çalgılar: Bu çalgı türünde, diğer telli çalgılardan farklı olarak bir tokmak yardımı ile ses elde edilmektedir. Piyanoyu çoğumuz tuşlu bir çalgı olarak bilmemize karşın, aslında tokmaklı bir çalgıdır. Piyanoda her tuş, keçe ile sarılmış tokmaklara bağlıdır. Bu mekanizma içerisinde basılan tuş içeriden bağlı olduğu tokmağı harekete geçirir. Tokmak içeride sıralı olarak gerdirilmiş tellerden bağlı olduğu tele çarparak ses üretilmesini sağlar. Piyano, çalgılar içerisinde en geniş ses aralığına sahip enstrümandır.
Piyanodan esinlenerek yapılan org, piyanonun aksine tuşlu bir çalgıdır. Tuşlar elektronik aksamlar sayesinde ses üretmektedir.

Üflemeli Çalgılar


Üflemeli çalgılar havanın titreşmesi sayesinde ses çıkaran çalgılardır. Çıkan sesin tiz (ince) ya da bas (kalın) olması borunun uzunluğu ile doğru orantılıdır. Boru kısaldıkça ses tizleşir, boru uzadıkça ses baslaşır.
Üflemeli sazlar kendi içerisinde bakır üflemeliler ve tahta üflemeliler olarak iki gruba ayrılmaktadır. Ancak bu sınıflandırma günümüzde biraz yanıltıcı olabilir. Çünkü bugün bakır nefesli olarak kullandığımız bazı çalgılar, tahta üflemeli sınıfında yer almaktadır. Bunun sebeplerinden biri olarak bugün kullanılan bazı bakır üflemeli çalgıların ilk olarak tahtadan yapılarak kullanılması, adını da o dönemden alması gösterilebilir. Bu çalgılar günümüze ses aralıklarını genişletmek için geçirdiği evrimlerle, bakır üflemeli olarak gelmiştir. Örneğin; yan flüt ve obua, bugün bakırdan yapılarak kullanılsalar da tahta üflemeliler sınıfında yer almaktadırlar.
Ancak asıl sebep, üflemeli çalgıların ses çıkartma biçimindeki ses niteliklerinden kaynaklıdır. Her üflemeli çalgının kendine özgü çıkardığı ses onun kategorisini belli eder. Kullanılan aksamlar bu sınıflandırmalara önemli katkılar sağlamaktadır.
Tahta nefesli çalgıların bir bölümünde kamış yardımı ile ses elde edilmektedir. Bu çalgılara da kamışlı çalgılar adı verilmektedir. Kamış çalgının ağız kısmına tutturularak sesin titreşmesini ve buna bağlı olarak ses çıkarmasını sağlar. Bu çalgılardan bazılarında ise çift kamış kullanılarak sesin karşılıklı olarak titreşmesi sağlanır ki bu çalgılar çift kamışlı sazlar olarak adlandırılır. Ney, mey tek kamışlı üflemelilere, obua’ da çift kamışlı üflemelilere örnek gösterilebilir.
Üflemeli sazlar, günümüzde, orkestraların vazgeçilmez çalgılarındandır. Orkestra içerisinde obua varsa la sesi de obua’ dan alınmaktadır.
Bakır üflemeli çalgıların bir kısmında ise ses aralıklarının arttırılması ve kromatik seslerin çıkarılması için piston sistemi kullanılmaktadır.
Tahta üflemeli sazlara örnek: Obua, yan flüt, mey, ney, sipsi, kaval, balaban, korno, klarinet

Bakır üflemeli sazlara örnek: Korno, trombon, trompet, tuba

8 Mayıs 2012 Salı


Müzikle Tedavi

Günlük yaşantımızda, hastalıklardan kurtulmanın pek çok yolu vardır. Doktor kontrolü İlaç tedavisi, ,alternatif tıp vs… bunlardan bazılarıdır.
Yukarıda bahsettiğimiz tedavi biçimlerinin yanı sıra etkili bir tedavi şekli olarak uzun yıllar kullanılmış ve hala kullanılmakta olan müzikle tedavi yönteminden bahsetmek istiyorum.
Müzikle tedavi günümüzde çoğu ülkede yaygın bir şekilde uygulanmakta olup oldukça da etkilidir. Avrupa’da klasik müziğin öncülüğünde uygulanan bu tedavi şekli, son yıllarda Türk doktorları tarafından da yeniden keşfedildi. Türkiye’ de yoğunlukla ney, tasavvuf müziği ve bunlara benzer enstrümantal müzikler eşliğinde tedavinin etkili olduğu göze çarpmaktadır.
 Eski çağlardan süregelen bu uygulama birçok araştırma ile birlikte günümüzde de değer kazanmaya başlamıştır. Antik Roma döneminde hastaların, belirli aşamalarla müzik dinletilerek tedavi edildikleri bilinmektedir. Bunların dışında, Osmanlı’ da da müzikle tedavinin yaygın olarak kullanıldığı ve bu alanda oldukça ileride oldukları bilinmektedir.  
Ünlü düşünür FARABİ müziğin beden sağlığına etkisini şu şekilde sıralamıştır;
Küçek makamı: İnsana hassasiyet ( duyarlılık ) verir.
Saba makamı: İnsana şecaat (cesaret, kuvvet) verir.
Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
Hicaz makamı: İnsana tevazu (alçak gönüllülük ) verir.
İsfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti ve güven hissi verir.
Müzikle tedavi yöntemi günümüzde daha çok otistik hastaların tedavisinde kullanılmakta ve belirli periyotlarla düzenlenen bu yöntem, ilaç tedavisinin yanı sıra saatlik dilimlerle hastaya uygulanmaktadır. Yüksek frekanslı müziklerden uzak tutulan hastalara daha çok kısık seste ve ruhu dinlendiren müzikler dinlettirilmektedir. Hastanın kendisini daha iyi hissetmesinde bu yöntem, oldukça olumlu sonuçlar vermektedir.
Müzikle tedavi, ilaç tedavisi ve doktor kontrolü ile birlikte saatlik periyotlarla uygulanmaktadır. İnsanın en dinç olduğu zamanlar sabahın erken saatleri ve öğle vakitler olarak belirlenmiştir ancak sabahın erken saatlerinde bu terapi etkili olarak gerçekleştirilememektedir.Uyku problemi olan hastalarda etkisiz olduğu da bilinmektedir. Öğle vakitlerinden yemek sonrası başlayan terapi hastayı dinlendirmekte ve bu süreçte olumlu yönde etkilemektedir. İdeal saat 1 ya da 2 olarak belirlenmiş ve bu süre hastayı sıkmamak ve bunaltmamak için uygun görülmüştür.
- Kanser Tedavisi
- Otistik Hastalar
- Depresif Hastalar
- Uyku Sorunu Olan Hastalar
- İletişim Sorunu Yaşayan Hastalar
- Yoğun Bakım Hastaları
- Ağır Ameliyat Sonrası hastalarında,müzikle tedavi yöntemleri yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bilimsel araştırmalarda müzisyenlerin ve müzik kulağı olan insanların müzik sayesinde vücudundaki gelişimin ve etkileşimin normal bireylere göre daha çabuk ilerleme kaydettiği ve olumlu etkiye sahip olduğu ortaya konulmuştur. Lozanov, müzik parçalarının beyin dalgalarını 8 Hz. ile 12 Hz. aralığına düşürerek hastaların bünyelerinde daha etkili olduğunu gösteren birtakım çalışmalar yapmıştır.

3 Mayıs 2012 Perşembe


Formasyona Devam

Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya başkanlığındaki YÖK Genel Kurulu sona erdi. Toplantının ardından yapılan yazılı açıklamada, Eğitim, Kadro, Mevzuat ve Vakıf Üniversiteleri Koordinasyon komisyonları raporlarının yanı sıra gündem maddelerinin görüşülerek karara bağlandığı bildirildi.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmen ihtiyacı ve öğretmen adayı yetiştiren kurumlardan mezunların sayısı dikkate alınarak YÖK bünyesinde oluşturulan Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu'nun YÖK'e sunduğu önerilerin 5 Nisan'daki YÖK Genel Kurulu'nda kabul edildiği anımsatılan açıklamada, “Söz konusu kararlarda halen üniversitelerimizde açılmış bulunan pedagojik formasyon programlarına devam eden öğrencilerin haklarının saklı olduğu ifade edilmişti. Ancak kararda yer alan 'mevcut öğrenciler' ifadesinin farklı yorumlara yol açtığı gözlemlenmiş olup, konuya açıklık getirmek üzere ilgili kararlar, bugün toplanan Kurulumuzda yeniden müzakere edilmiştir” denildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu bünyesinde yer alan Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu'nun yürüttüğü çalışmalar sonucu geliştirilecek yeni bir model uygulamaya konuluncaya kadar halen izin verilen üniversitelerde açılacak pedagojik formasyon programlarına, Talim ve Terbiye Kurulu'nun 80 No'lu kararında yer alan alanlarda eğitim gören ve mezun olacak öğrencilerin başvurma hakkının saklı olduğuna, Kurulumuzun 3 Mayıs tarihli toplantısında karar verilmiştir. Dolayısıyla, konuyla ilgili olan yükseköğretim kurumlarımızda halen öğrenim gören öğrenciler ile bu kurumlardan mezun olanların alınan kararla ilgili olarak herhangi bir mağduriyeti söz konusu olmayıp, açılacak pedagojik formasyon programlarına başvurma hakları bulunmaktadır.”




Yapılan bu geri vites ile ilgili olarak söylenecek pek fazla bir söz yok.


Bu yazıda da yazdığım gibi bir değişiklik olmadı.


http://wwwbymusic.blogspot.com/search?updated-max=2012-04-25T10:29:00-07:00&max-results=2&start=2&by-date=false

1 Mayıs 2012 Salı


Virtiöz Kime Denir
Virtiöz kime denir? diye etrafımızdaki insanlara sorsak, büyük bir çoğunluğundan iyi enstrüman çalan kişilere denir gibi yanıtlar alırız. Hatta çoğu müzisyenden de buna benzer cevaplar alırsınız.
Virtiöz kelimesi aslında becerikli, yetenekli anlamına gelmektedir. Sadece müzik için değil, genel anlamda bir işi iyi yapan insanlar için kullanılan bir kelimeydi. Heykeltıraş, ressam, mimar, futbolcu, yazar vb virtiöz olamaz mı? Eskiden olabilirdi ancak günümüzde olamaz. Çünkü virtiöz kelimesi artık sadece müzisyenler için kullanılan ve ustalık anlamına gelen bir kelime haline büründü.
Peki, virtiöz kime denir? Her iyi enstrüman çalan kişiye virtiöz mü denir?
Enstrümanını iyi çalan herkese bu yakıştırmayı yapabiliriz ancak bu işin bir de kıstası olması gerekir. Bana göre çok hızlı enstrüman çalan kişi ile çok duygulu çalan kişi arasında bir fark olmak zorundadır.
Hızlı çalmak için çok fazla etüt çalışmak ve pratik yapmak kuraldır. Parmak kaslarınızı geliştirmeniz ve hızlandırmanız için her gün düzenli olarak bu kurala uymanız gereklidir. Bir atlet düşünün 100 metreyi çok daha hızlı koşmak için bacak kaslarını geliştirmesi gereklidir. Ağırlık ile koşmak vb gibi yöntemlerle her gün düzenli idman yaparak bunu başarabilir ve hızını gittikçe arttırabilir. Benim için çok hızlı enstrüman çalmakta spor yapmaktır. Örneğin; hızlı bağlama çalmak için her gün düzenli olarak hız çalışması yaparak parmak kaslarınızı ve bileğinizi hızlandırabilirsiniz. Bunun için parmaklarınıza ağırlık bağlamak, parmaklara lastik germek, mızrap tuttuğunuz elinizin içine ağırlık koymak gibi pek çok kulaktan kulağa aktarılan yöntemlerde vardır.  Yani bir nevi koşucu gibi spor yaparak daha hızlı bağlama çalabilirsiniz. Bu çalışmaların sonucunda istenmeyen durumlar ile de karşılaşabilirsiniz. Kolunuzu ya da parmaklarınızı sakatlayabilirsiniz. Bu sebepten ötürü düz bir şekilde ağır bir tempodan hızlıya doğru etüt çalışmayı öneririm.
Duygulu çalmak için de her gün düzenli etüt yapmak şarttır ancak olaya duyguyu katmak için yani ortaya yorumunuzu katmak için kendinizden de bir şeyler vermeniz gerekir. Bu hiç şüphesiz düzenli pratik yapmakla da alakalıdır ama bu noktada işin içerisine yetenek girmektedir. Bu bağlamda virtiözlük için gerekli koşullar enstrümana hakim olmak ve ona yorumunuzu katabilmektir. Enstrümanı ile bütünleşen kişi ustalık vasıflarını taşır. Geri kalanı pratikten öte bir şey değildir.
Örneğin; Arif Sağ bir bağlama virtiözüdür çünkü bir eseri 100 defa çalsın her seferinde farklı çalmaktadır ve dinleyen her seferinde eserin icrasında yeni bir yorum bulur. Hem hızlı çalabilir hem de yorumunu esere yansıtmaktan geri kalmaz. Sonuç olarak her gün düzenli olarak enstrüman çalışan biri belirli bir düzeye gelebilir, hızlı olabilir. Ancak o düzeyde sabit olarak kalır. Bunu daha da ileriye taşıyan ve her gün daha da geliştiren kişiye de virtiöz denir.